Ulusal ya da evrensel edebiyatın eylemsel etkinliği, söz konusu edebiyatın içeriğini oluşturan ideolojik kuramla ilgilidir.
Eğer bir sanatın ideolojik kuramı, okuyucunun veya dinleyicinin düşünsel aynasında kendini gösterip, içeriğini ön plana çıkarabiliyorsa sanat, eylemselliğe tempo tutabilecek hatta önderlik edebilecek düzeyde kendini biçimlendirmiştir. Burada asıl önemli olan ve üzerinde emek sarf edilmesi gereken nokta, alıcının bilincinde titreşim uyandırabilecek temel öğeleri ve imgeleri yakalayıp sanata yüklemek!
Özellikle ulusal ve sınıfsal bilincin yerleşmesinde bu yöntem çok önemli ve etkilidir.
Bir sanatın içeriğini ön plana çıkarırken doğal olarak biçimselliğini de ihmal etmemek gerekir. Ancak, ne var ki ulusal ve sınıfsal bilincin yerleşmesi dönemlerinde sanatın içeriği, daima kendini ön planda tutmak zorundadır. Yoksa eyleme önderlik edemez. Ezilen bir ulusun edebiyatı, yaşanılan trajediyi ve buna paralel özgürlük savaşımını içeriğine yüklemeyip, evrensel bir dil yaratmıyorsa söz konusu ulusun içinde bulunduğu koşulları anlatmaktan yoksun kalıyor demektir. Oysa ezilen ve sömürülen ulusların edebiyatı, içerik olarak zengin ve mücadelenin aktivitesi açısından kitleyi eylemselliğe yöneltmek zorundadır.
Her yapıtın-sanat eserinin-ritmik bileşimi biçimsellik oluşturduğuna göre içeriği, biçimsellikten hiçbir zaman yoksun tutamayız. Sanatçı, yaşadığı döneme tanıklık yaparken, toplumsal olaylara da nesnellik penceresinde bakıp, kullandığı sözcüklere yaşamı yansıtmak zorundadır. Somutlaşmış bir edebiyat, eylemselliğe ivme kazandırabilir, ancak.
Ezilen ulusların ve sınıfların edebiyatı eğer güçlü, coşkulu ve tutarlı değilse; çözülmeye ve çürümeye yüz tutmuş demektir. Bu da söz konusu ulus ve sınıfın “anlatımca” güçsüzleştiğini gösterir. Oysa böylesi ulus ve sınıfların edebiyatı ideolojik olarak kendisini zenginleştirip, beslemek zorunluluğu vardır.
Ezilen uluslar, yaşamlarının gerçeğini içi kof olmayan, her zaman eylemsellik yaratabilecek bir edebiyatla, evrensel bir dil yaratarak en güçlü şekilde ortaya koyabilirler.
Şenel Gökçe
Eğer bir sanatın ideolojik kuramı, okuyucunun veya dinleyicinin düşünsel aynasında kendini gösterip, içeriğini ön plana çıkarabiliyorsa sanat, eylemselliğe tempo tutabilecek hatta önderlik edebilecek düzeyde kendini biçimlendirmiştir. Burada asıl önemli olan ve üzerinde emek sarf edilmesi gereken nokta, alıcının bilincinde titreşim uyandırabilecek temel öğeleri ve imgeleri yakalayıp sanata yüklemek!
Özellikle ulusal ve sınıfsal bilincin yerleşmesinde bu yöntem çok önemli ve etkilidir.
Bir sanatın içeriğini ön plana çıkarırken doğal olarak biçimselliğini de ihmal etmemek gerekir. Ancak, ne var ki ulusal ve sınıfsal bilincin yerleşmesi dönemlerinde sanatın içeriği, daima kendini ön planda tutmak zorundadır. Yoksa eyleme önderlik edemez. Ezilen bir ulusun edebiyatı, yaşanılan trajediyi ve buna paralel özgürlük savaşımını içeriğine yüklemeyip, evrensel bir dil yaratmıyorsa söz konusu ulusun içinde bulunduğu koşulları anlatmaktan yoksun kalıyor demektir. Oysa ezilen ve sömürülen ulusların edebiyatı, içerik olarak zengin ve mücadelenin aktivitesi açısından kitleyi eylemselliğe yöneltmek zorundadır.
Her yapıtın-sanat eserinin-ritmik bileşimi biçimsellik oluşturduğuna göre içeriği, biçimsellikten hiçbir zaman yoksun tutamayız. Sanatçı, yaşadığı döneme tanıklık yaparken, toplumsal olaylara da nesnellik penceresinde bakıp, kullandığı sözcüklere yaşamı yansıtmak zorundadır. Somutlaşmış bir edebiyat, eylemselliğe ivme kazandırabilir, ancak.
Ezilen ulusların ve sınıfların edebiyatı eğer güçlü, coşkulu ve tutarlı değilse; çözülmeye ve çürümeye yüz tutmuş demektir. Bu da söz konusu ulus ve sınıfın “anlatımca” güçsüzleştiğini gösterir. Oysa böylesi ulus ve sınıfların edebiyatı ideolojik olarak kendisini zenginleştirip, beslemek zorunluluğu vardır.
Ezilen uluslar, yaşamlarının gerçeğini içi kof olmayan, her zaman eylemsellik yaratabilecek bir edebiyatla, evrensel bir dil yaratarak en güçlü şekilde ortaya koyabilirler.
Şenel Gökçe
0 Post a Comment: