02 Mart 2020

Ermenistan’ın Kars Valisi Stepan Ğorğanyan’ın Anılarında Ardahan (Nisan 1919 – Ekim 1920)

 Nisan 1919’da İngiliz ordusunun Kars’taki Cenubigarbi Kafkas Cumhuriyetinin meclisini basıp başkan İbrahim Bey Cihangirzade ve öteki hükümet üyelerini tutuklayarak Akdeniz’de Malta adasına sürgüne göndermesinden sonra Ermeni Taşnak hükümeti Kars’ta ve Ardahan’da hükümet kurmuştu. Nisan 1919’dan 30 Ekim 1920’de Kars’ın Kazım Karabekir kolordusu tarafından yeniden alınmasına dek geçen bir buçuk yıllık sürede Kars ve Ardahan’daki Ermeni hükümetinin icraatı hakkında Türkçede yeterli kaynak yoktur. Bu süreçte Kars valiliği yapan Stepan Ğorğanyan’ın anıları 2018'de Erivan’da kitap olarak yayımlandı. Anıları Ğorğanyan’ın oğlu Konstantin Ğorğanyan 1986 yılında Ermenistan Ulusal Arşivi’ne vermiş. Fizik profesörü Vladimir Harutyunyan’ın, Stepan Ğorğanyan’ın bu arşivde saklanan Ermenice el yazısı anılarından derlediği kitap ilginç yeni bilgiler içeriyor.[1] Esasen bu anıların neden 2018 yılına değin yayımlanmamış olduğu ve neden bir tarih doktoru değil de fizik doktoru tarafından yayımlandığı sorularına tatmin edici bir yanıt bulamadım. Kitabı yayına hazırlayan Vladimir Harutyunyan kitabı kendi olanaklarıyla 500 adet bastırmış. Belki yayına hazırlayanın tercihi ve çalışma hızından, belki de bu anılara çok ilgi olmayacağı ve kitabın satılmayacağı düşünüldüğü için bu zamana değin bir yayıncı bulamamış olabilir. Belki de Ğorğanyan’ın Taşnak hükümetine ve “talançi” subaylar dediği[2] bazı generallere yönelik eleştirilerinden dolayı yayıncılar ilgi göstermediler. Nitekim Ğorğanyan anılarında General Pirumyan, General Hovsepyan gibi generallerin ve öteki subayların mülki işlere müdahale ettiklerini ve daha da kötüsü makamlarını kişisel çıkar için kullandıklarını anlatıyor. Bu anıların Kars ve Ardahan tarihi açısından kritik bir dönemdeki Ermeni valisinin bakış açısını vermesi açısından çok önemli bir birincil kaynak olduğu açıktır. Kuşkusuz bu anılar bütün anılarda olduğu gibi anlatanın öznel çıkarlarını, amaçlarını ve dünya görüşünü yansıtmaktadır, kendi rolünü meşrulaştırmak eğilimindedir, dolayısıyla eleştirel bir gözle okunmalıdır.

 Stepan Aleksandri Ğorğanyan (soyadının Rusça versiyonu Korganov) 1865’te Iğdır’da doğdu, 1925’te Tiflis’te öldü. Ğorğanyan / Korganov sülalesi 1415 yılında Sürmeli’den (Iğdır’dan) Tiflis’e göç eden bir Ermeni hanedanına mensuptu. 1801’de Gürcistan krallığı Rusya İmparatorluğuna katılınca Ğorğanyan / Korganov sülalesi de çarlık ordusunda ve bürokraside görevler aldı. Stepan Korganov 1885 - 1888 yıllarında Rusya İmparatorluğu’nun Erivan guberniyasına bağlı Surmalu ilçesi (uyezdi) kaymakam yardımcısı, 1888 - 1895’te Nahcıvan kaymakam yardımcısı, 1895 - 1910 yılları arasında Novobayazet (Nor Bayazet) ilçesi kaymakamı, 1910 - 1915 yıllarında Kutaisi guberniyasında bir ilçede kaymakam olarak görev yaptı. 1886’dan itibaren Tiflis’te Ermenice yayımlanan Mşak gazetesinde, legal Narodnik[3] bakış açısıyla Ermenistan’ın ekonomik durumu hakkında, özellikle 1870 tarım reformu sonrasındaki durum hakkında anonim yazıları yayımlandı. Çarlık yönetiminin yalanlarını ve yolsuzluğunu ifşa etti, küçük üreticilerin çıkarlarını savundu.[4] Vladimir Harutyunyan’ın kitaba yazdığı girişte belirttiğine göre, Stepan Ğorğanyan Anadolu’ya silah, mühimmat ve silahlı çeteler gönderen Taşnaktsutyun partisi (Ermeni Devrimci Federasyonu) ile işbirliği yapmıştı. Harutyunyan, Ğorpanyan’ın 1905 yılında Ermeniler ile Azerbaycan Türkleri arasındaki kanlı kavgaların Norbayazet ilçesinde yayılmasını önlediğini de yazıyor.[5]

Ğorğanyan, devlet deneyimi olduğu ve yöreyi iyi bildiği için Taşnak hükümeti tarafından Kars valisi olarak atandı. Ancak Ğorğanyan tüm valiliği boyunca siyasetten uzak durmayan Ermeni generalleri ile anlaşamadı ve onların müdahale ve rekabetiyle uğraştı. Ğorğanyan, Ardahan kaymakamlığına 20 yıl öncesinden kendi kaymakamlığı döneminde yanında çalışmış olan Nahcıvanlı Müslüman Türk İbrahim Kadimov’u getirdi veya atanmasını sağladı.[6] 3 Aralık 1920’de Ermenistan Cumhuriyeti adına Gümrü Antlaşması’nı imzalayan üç kişiden biri olan Ğorğanyan daha sonra Sovyet Ermenistan’dan sürgün edildi ve Tiflis’te anılarını yazdı. Aşağıda Ğorğanyan’ın anılarından İbrahim Kadimov ile Celal Bek Hamşioğlu rekabeti ve Ardahan üzerine olan küçük bir bölümünün çevirisi sunulmaktadır.[7]

Çevirilen kısımdan görüleceği üzere kendisi de asilzade olan Ğorğanyan, Gürcü kökenli Osmanlı sancak beylerinin torunlarından olan Hamşioğlu Celal Bek’in Ardahan’daki bey yaşamına ve konağına imrenerek bakmaktadır.

“Biz Ardahan sancağını zapt etmekle, Kürtler, Türkiler, Türkler[8] ve Rumların yaşadığı zengin ve geniş ülkeyi ele geçirmekle kalmıyor, aynı zamanda Rus egemenliği sırasında hükümet ile toplum çevrelerini meşgul eden halklar arası ilişkilerin büyük bir bağını da miras olarak alıyorduk. 

Ardahan bölgesi, Kur nehrinin denize doğru akıp içinden geçtiği zengin bir dağ zincirinde bulunmaktadır. Ülkenin Alpin bitki örtüsü bu dağlarda hayvancılığı geliştirmiş. Bir yandan buğday, meyve ve tuz zengini Oltu bölgesi, öte yandan da Ahıska - Batum yolu bu topraklarda büyük bir mal değiş tokuşu sağladı ve böylece canlı ve zengin bir hayat geliştirdi.

Acara, milletler ve ilişkiler arasındaki gidiş-gelişin uzun bir ekseninde bulunan Kafkasya vadilerinin bu kraliçesi, hep bu dağların yiğit havasını taşımaktaydı. Acara’nın aristokrasisi, hâlâ eskiden kalan cazibe ile etkisini korumuş, ülke ise, medeniyet merkezlerinden daha uzak olmakla beraber, şövalye idealleri ile şan, şeref, kadın ve kamanın hâlâ bir anlamı olduğu şekilde yaşamaya devam ediyor. Hem Türkler, hem de Rusların egemenliği altında bu renkli ve güçlü aristokrasi ülkenin muktedir sırrını elinde tutuyordu. Yerel hükümet ise savaşma ve yönetmeyi beylerle ağalara bırakıp bu kızgın güçleri ayırarak onları yönettiği için kendini çok iyi hissediyordu… Ve bu Acara’nın zenginlerinden biri, Türkiye ile Rusya’da Oltu-Ardahan-Batum ekseninde büyük ve etkili bağları olan Celal Bek Himşiev, Ardahan’da oturuyordu, zevkli ve çok şık, İsviçre tarzında inşa edilmiş bir konağı vardı. Bu güzel ve efsanevi konağın ön cephesinde bulunan büyük beyaz mermerden bir levhada altın yaldızlı harflerle Türkçe bir yazı vardı, “Celal Bek, Acara ve Ardahan’ın sancak beyi”

Bu konakta Türk mutasarrıflar, Rus kaymakamlar ağırlanmış, burada büyük suçlar planlanmış, tuzaklar kurulmuş, cinayetler, saldırılar, baskınlar düzenlenmiş ve bütün bu kanlı ve acımasız maceralar için Acarskilerin[9] altını bol bol harcanmıştı. Böyledir Şark’ın şöhrete düşkün psikolojisi. Celal Bek, babası, kardeşleri, oğulları, bütün ailesi, soyu ile beraber uzun yıllar boyunca Ardahan’ın bütün sancak beyliklerini ellerinde tutuyorlardı. Bir tek sancağın değil, bütün ülkenin geliş gidişi bu konağın önünden geçiyordu ve Celal Bek’in bütün bu işlerden haberi vardı. Onun konağı, Doğu’da Ahar Bahar[10] adıyla tanınmış olan o yaylada yer almaktaydı. Binlerce dere ve su o yükseklikten gürültüyle aşağıya inip Kura nehri vadisine akıyordu ve bununla büyülü ve sakin bir atmosfer yaratıyordu.

Bu konağın çevresinde daima insan kaynardı, insanlar buraya hikâye anlatmaya, ricada bulunmaya, şikayet etmeye ve aracılık etmeye gelirlerdi. Sabah erkenden gece geç saatlere değin burada çeşitli rütbelerden ve sınıflardan insanlar konuk olurdu ve bu gürültülü çıkrığa yalnızca suçlar, tutkular ve şan özlemi değil aynı zamanda iyilik, güzellik ve soyluluk da uğrardı. Burası tam bir Doğulu konak modeliydi.

Celal Bek’in burada altın mı yığdığını yoksa sadece tükenmez zenginliğinden mi harcadığını kesin olarak söylemek zordu. Belli olan bir şey varsa o da çıkışların girişlerden çok olduğuydu. Yığmak ve biriktirmek için değil, harcamak için, şan ve nam kazanmak için alıyordu. Rüşvet, ikram ve tehditle yörenin bütün iktidarını elinde toplayarak bu şan ve namın tadını çıkarma ayrıcalığını kendine bırakıyordu. Kaymakamlar, polisler, adliye memurları ve başka devlet memurları bu zengin, nüfuzlu ve zalim beyin elinde birer oyuncak idiler ve o uzun yıllardan beri bu bölgede bir makamı, rütbesi ve yetkisi olmadan hüküm sürüyordu.

1918 yılında Rus ordusu Kars oblastını terk ettiği ve Türk ordusu kıtaları içeri doluştuğu zaman elbette Ardahan’ın Ermenileri de kaçtılar ve diyorlar ki Celal Bek yeni iktidarın hoşuna gitmek için Ardahan sancağında Ermeni kırımını örgütledi. Ancak öyle veya böyle Kars oblastı Ermeni hükümetine geçtiği zaman ve biz Ardahan’ı ele geçirince Celal Bek meşhur konağını terk etti ve bütün ailesiyle birlikte Kur nehrinin öte yakasına Gürcistan’a göç etti.

Ardahan’ı aldığımız zaman bu bey konağını kamulaştırma emrini verdim ve hükümet konağı yaptım. Ardahan’da olmayı, bu cadı konağının balkonunda durup şimdi ve geleceği unutup burada bir zamanlar hükmetmiş ve boyun eğdirmiş olan bu ünlü efsanevi konağın geçmişine gitmeyi çok severdim...

Ardahan kaymakamı olarak İbrahim Bek Kadimov’u atadığım zaman ve bakanlar kurulu ona albay rütbesini verdiği zaman Celal Bek kadim itibar ve önemini yitirdi. Ermenistan’ın Ardahan kaymakamı Türktü, burayla bağları vardı ve aracıya gereksinimi yoktu. Bu iki beyzade karakter olarak birbirine yakındı; ikisi de hırslı, ikisi de ün ve şan peşinde, ikisi de çok akıllı ve o ölçüde kurnaz...

Bu iki büyük ve sıra dışı kişilik doğal olarak aynı mekâna sığamazdı. Mizaçları birbirini dışlayan bu iki önde gelen despot arasındaki rekabet yalnızca bütün Ardahan’da değil, komşu sancaklarda da büyük dikkat çekiyordu. Celal Bek çok zengin, ünlü, kadim bir beyzade ve nüfuz sahibi idi, aynı zamanda hem Türkiye’de hem de Acara’da büyük akrabalık bağları vardı. Türkiye’nin siyaset adamları, Panislamizm hayalleri sayıklayarak, Celal Bek’i kendi avuçlarının içinde tutuyorlardı. Bu, tabii, onun Gürcü prenslerle dostluk yapmasını yasaklamıyordu. Gürcü hükümetine gelince, Celal Bek’e yetki verip okşayarak, Acaristan’da daha güçlü olacağını sanıyordu, ayrıca Gürcülerin hem Oltu, hem de Ardahan sancağı ile ilgili kendi emelleri vardı ve bu konuda Celal Bek’in adını ve nüfuzunu kullanmayı umuyorlardı. Celal Bek, bu kusursuz diplomat da bütün bunları çok iyi anlıyor ve bu eğlenceli ekseni kendi lehine kullanıyordu. Gürcü tavat prenslerine kendi zengin ve konuksever kapılarını ardına dek açtı ve Gürcü soyluları onun konağının parlaklığı ve hayatının keyfini çıkardılar. Bol ziyafetler, davul zurna, aşıklar, doğulu oyunlar ve açık hava dansları Gürcü beylerinin başını döndürüyordu. Celal Bek, bu kurnaz Asyalı, bunların önemini çok iyi anlayıp kesenin ağzını iyice açmıştı. Gürcü ünlülerini öyle bir parlak şekilde avcılığa davet ediyordu ki, hem Ermenistan ile Gürcistan, hem de ta Türkiye’de bundan bahsedilirdi. Güzel manzaralı yerlerde onlarca çadır kurduruyordu, onlarca aşçı ve hizmetçiyi buralarda bekletiyordu.

Başka bir şahsiyet idi Albay Kadimov. O eski bir Nahçıvanlıydı. Eski Nahçıvan kazasında büyük Kadimov ailesi çok çalışkan rençperler, çiftçiler olarak tanınmıştı. Bu kazanın geniş alanı Aras vadisinin sulanan platosudur ve burada tarımcılık çok gelişmiş bir durumdaydı. Bu kazada toprak ile su eşit zenginliklerdir ve bundan dolayı sulama meselesi ekonomi açısından ülkenin büyük sorunlarından biridir. Su dağıtımının bu ilginç gelenek-kuralları çok karışık bir sistem meydana getirmiş ve bu su dağıtım işi ülkenin bütün özelliklerini içine almıştı.

Eski Nahçıvan sancağı, Türk beylerinin zorla ve tek başına hükmettiği İran’ın feodal bucaklarından biriydi. Rus hükümeti, mahkemesi ve hukuk sistemi beraber, bu teklik durumunu çözdü, nasıl olsa Türk hanlarıyla beyleri hep yönetmekten ve baskı yapmaktan yanaydı. Su, bu sancakta topraktan daha değerliydi ve su kullanma sistemi için mirablık denen yeni, özel bir su dağıtım teşkilatı kurulmuştu. Bu idari organ o karmaşık ekonomik ilişkileri kendiliğinden çözmek zorunda idi, ancak Türk beyleri, toprağın bütün işçilerinin su ile toprağa olan haklarını dengeleyen kanunları ihmal ediyordu, kumpaslar kurdular ve o ilişkileri kana boyadılar.

Kendi haklarını kanunlara dayandırmak isteyen rençperler, köylüler, açık açık hanlarla beylerden ayrılmıştı. Soylular ile sert mücadeleye başladılar ve bu vahşi kavga mirab seçimlerinde ortaya çıktı. Hem tecrübeli bir çiftçi, hem de soyluların yaptıklarına karşı çıkan biri olarak, bu sorumlu görev için sancağın çiftçi halkı yıllarca Albay Kadimov’un babasını seçmişti. Sınıflar arasındaki bu kavgada köylülerin becerikli ve güçlü başkanı sayılırdı o. İşte bu demokratik ailedendi Ermeni hükümeti günlerinde Ardahan sancağı kaymakamı olan Albay Kadimov.

Kadimov’un bu taraflarda kaymakam rolünde ortaya çıkması Celal Bek’in bütün hesaplarını tamamen bozuyordu. Bu topraklarda bütün yetkesini kaybediyordu ve bundan böyle bölgenin işlerini etkileyemezdi. İşte burada bu iki güçlü adam arasında günden güne artan ve günden güne keskin ve düşmanca bir hal alan bir rekabet başladı. Dışarıdan birbirlerine karşı kibarlardı, ama Kadimov’un makamı ve artan yetkesiyle itibarı, Celal’ın huzurunu tamamen bozmuştu ve o, kendi cazibesi ve nüfuzunu gölgeleyen bu adamı her araçla yerle bir etmek istiyordu.

Kadimov çok uzakgörüşlüydü ve rakibinin bütün maddi, siyasi ve manevi güçlerini hesaplayarak, ancak halklar arasında bir ayrım yaratarak Celal Bek’i devirebileceği sonucuna vardı. İşte Kadimov durumu şöyle değerlendirdi. Ardahan ve Oltu sancakları nüfusunun büyük bir kısmı çeşitli Kürt aşiretlerinden oluşuyordu. Ancak Kürtlerin büyük kısmı Kars ile Kağızvan/Kağızman taraflarında yaşıyordu. Bu çeşitli aşiretler bazen birbirlerine düşmandılar, ama her şeye rağmen Kürt şerefini, namusunu savunarak, kendi büyük ve ortak sorunlarında soy itibarını korumak için birleşebiliyorlardı.

Türk egemenliği altında Kürtlerin halkın çoğunluğuna mensup olmalarına rağmen yüzleri gülmüyordu ve üvey evlat gibiydiler. Rus egemenliği altında onlar, güçlülerin elinde yine süt veren ineğe dönüştüler. Türkiler ve Türkler aşırı kurnaz ve politik oldukları için yerel yönetimi kendi ellerinde tutuyorlardı ve her alanda Kürtleri arkaya iterek, onları eziyorlardı. 1919 yılında Gürcüler bütün Ardahan sancağını aldıktan sonra, Kürtler de büyük zarar gördüler. Celal Bek yine kendi soydaşları olan Türkilere ve Türklere sahip çıktı ve bunlar aynı iştahı paylaşan Gürcülerle birleşip o devletsiz günlerde Kürtleri talana ve ezmeye başladılar.

Ermeni hükümeti, bu büyük yangını söndürdü ve Albay Kadimov’un Kürtler arasında sempati kazanmasını sağladı. Celal eski sistemini sürdürerek kendisini Türkilerin ve Türklerin savunucusu ve temsilcisi saymaya devam ederken, Kadimov ise Kürtlere dayandı ve Kürtlerin “el ağası” diye tanındı. İdari bir ortamda büyümüş olan Kadimov siyasi koku alma duyusuna sahipti. O, Kars oblastında Kürtlerin çoğunluk olduğunu, kendisinin de kaymakam olarak arkasında Ermeni hükümetinin durduğunu dikkate aldı.

Kendisiyle rakibinin güçlerini ölçüp tartan Kadimov, Celal’ın sadece zenginliğine ve solmuş cazibesine dayanacağını ve hukuki bir yeri olmadığından sadece pusuda bir şeyler yapabileceğini gördü. Kendisi ise sadece ülkenin çoğunluğuna değil, kanuna da dayanacaktı. Celal bu eksende kaybediyordu.

Kadimov, çevresini sadece Kürtler ve Ermenilerle doldurup büyük bir otorite ve nam kazandı. Politikasını sürdürerek bir Kürt kadını ile evlendi ve bununla Kürtlere olan sempatisini apaçık gösterdi. Bizim yarı vahşi Kürtlerimiz için eniştelerinin kaymakam olmasının büyük bir şeref olduğunu söylemeğe gerek yok. Albay rütbesi bu dağlarda pek etkileyici oldu Kadimov için, bu rütbeyle Kürtler de gurur duyuyorlardı. Başbakan Hatisyan Ardahan’a geldiğinde, Celal’ın yukarıdan baktığı Kürt aşiret reislerinin omuzlarına birer şerit taktı. Bu bantlar vaktinde büyük bir gürültü çıkardı dağlarımızda ve bu büyük haber sadece Kars ve Batum oblastlarına değil ta Türkiye Ermenistanına dek yayıldı.

Rakibim olan generaller bu şeritlerle alay ediyorlardı. Ama ben düşünüyordum ki, bu ülkenin psikolojisinde bu parlak şeritlerin hala saygıdeğer bir anlamı varsa, bu ucuz araçlarla insanları meşgul edebilirsem ve şu kurdelelerle bu dizginsiz ve vahşi derelerde sadece kısa bir süre için cinayetleri durdurabilirsem ve hukuk sistemi ile devletin siyasi hattını kurabilirsem, neden bu hem masum, hem de yasal araçlardan vazgeçeyim?

Öyle ya da böyle, bu şeritlerle Kürt yığınların Kadimov’un önderliğinde toplanması ve Kadimov’un albay rütbesi, ülkede Celal’ın eski itibarını düşürdü ve Kürtler Kadimov’un etrafında sıkıca birleştiler. Kadimov’un evi hac yerine dönüştü, oraya sabahtan başlayarak yalnızca şikayetçiler ve sorunu olanlar değil, demokrat eğilimli ve halkla ilişkileri bilen bir adamı selamlamak için gidiyorlardı. Büyük ziyaretçi kalabalığını temsil eden yaşlılar Kadimov’un konuğu olurdu ve izzet ikram görürdü. Böyledir Doğu’nun talebi ve eski günlerin şerefli ve aziz izlerini taşıyan adetleri. Böylece bu arenada Celal Bek Kadimov ile yarışamıyordu. Yörenin bu iki meşhur adamının rekabeti korkunç bir şekil aldı ve Celal, Kadimov’u öldürtmek için yollar arıyordu.

1919 yılı sonunda Celal Bek’in bu mealde bir mektubu yakalanmıştı ve ben Kars’tan birkaç Ermeni yiğiti, özellikle Kadimov’u korumak için, Ardahan’a gönderdim. Albay Kadimov sancakta yalnızca Ermeni ile Kürtlerle birlikte gezerdi ve çoğu zaman Celal’ın tuzağından ve başka olaylardan kaçmak için yolunu değiştirip başka yollardan geçmek zorunda kalıyordu. Celal’ın etrafında ise Karapapaklar vardı. Bizim tarafımıza geçmiyordu, ama kendi topraklarında yüz atlı silahlı Karapapak ile geziyordu. İkramlardan kaçıp bir tek kendi evinde, köylerdeyse yakın akrabalarında yemeyi tercih ederdi.

Kadimov’un zehrini tatma olasılığından korkuyordu. Bu iki düşman görüşmedikleri halde birbirlerine kibar selamlar iletiyorlardı ve Celal Batum’a gittiğinde acaba Batum’dan albayın bir isteği var mı diye sormak için Ardahan kaymakamına özel bir adam gönderiyordu... (Devam edecek…)

Doç. Dr. Candan Badem
------------- 
Dipnotlar
-------------
01-Karsi Marzı Hayastani Hanrapetutyan Kazmum (1919 April – 1920 Hoktember). Karsi Nahangapet Stepan Ğorğanyani Huşerı. Yay. Haz. Vladimir Harutyunyan. Erivan: V. Harutyunyan, 2018. Vladimir Harutyunyan’ın bu anılar temelinde Kars Ermeni hükümeti hakkında yazdığı küçük bir kitabı da bulunuyor: Aracin Hanrapetutyun Karsi Vercnakhağı, Erivan 2018.02-Ğorğanyan, agy, s. 358. “Talançi” Ermenicede Türkçede olduğu gibi talancı veya hırsız anlamına geliyor.
02-Ğorğanyan, agy, s. 358. “Talançi” Ermenicede Türkçede olduğu gibi talancı veya hırsız anlamına geliyor.
03-Rusya İmparatorluğunda halkçılık hareketinin (Narodniklerin) devrimci olmayan, reformist kanadı hakkında “legal narodnik” terimini Rusya marksizminin babası sayılan Georgi Plehanov ilk kez 1883’te kullanmıştı.
04-A. M. Yeğiazaryan, “Hay legal narodnik Stepan Ğorğanyan”, Haykakan SSR Gitutyunneri Akademiayi Teğakagir, Hasarakakan Gitutyunneri, № 8, s. 49-64, Erivan 1959.
05-Ğorğanyan, agy, s. 11.
06-Ğorğanyan, agy, s. 343.
07-Çevirinin büyük kısmını türkolog Karolina Sahakyan yaptı, redaksiyon bana ait. Ğoryanyan, agy, s. 135-141.
08-Ğorğanyan, İngilizcedeki Turkic/Turkish ve Rusçadaki tyurkskiy/turetskiy ayrımına benzer biçimde Türk sözcüğünü iki ayrı biçimde (turk/türk) yazıyor çünkü Türkmen, Karapapak ve Terekeme gibi Türkleri öteki “yerli” Türklerden ayrı görüyor. (C. B.)
09-Türkçede Hamşioğulları olarak bilinen bu feodal sülalenin üyelerinin bir kısmı çarlık hizmetine girerek Rusça Acarski(y) soyadını almıştı. (C.B.)
10-Ardahan’da “Ahar Bahar” (akar bakar) diye bir yer adı bulamadım, ancak ucu bucağı görünmeyen geniş arazilere “akarı bakarına” deyiminin kullanıldığını yaşlılardan dinledim. Kenan Karabağ’ın araştırmasına göre Celal Bey’in konağı Degirmanköy’deydi. (C.B.)
11-Ğorğanyan’ın Ardahan sancağında ve Kars oblastında nüfusun çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğu iddiası Rus resmi istatistiklerine aykırıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Candan Badem, Çarlık Yönetiminde Kars, Ardahan, Artvin 1878-1918, Aras Yayıncılık, 2018. 1917’ye kadarki Rus resmi verilerine göre Ardahan’da ve bütün Kars oblastında en büyük etnik grup Türklerdi. Ruslar, Türkmen ve Terekemelerin nüfusunu Türklerden ayrı göstermiş olsa da onların Türk oldukları açıktır. (C.B.)  
Yorumlayın Paylaşın :)

Paylaşan: verified_user

0 Post a Comment: