02 Mart 2020

Okur ve Yazarın Kavgası



Sanatçının (kendi dışındaki) insanlarla ilişkisi sanat türüne göre şekillenir. Edebiyatta kâğıt ve kalemin yeterli olduğu mutlak yaratma hali diğer sanat alanları açısından olası değildir. Örnek; bir heykeltıraşın sınırlayıcısı malzemesi ve araçları, bir sinemacının oyuncuları ve teknik aparatları, bir fotoğrafçının makinesi ve bizzat fotoğraflanabilecek şeylerin sayılı olmasıdır. Oysa romancılar, öykücüler, denemeciler tamamen özgürdür. Onlar için eser sahibinin zihin dünyası dışında hiçbir sınırlayıcı unsur yoktur. Belki resim ve animasyonu yaratma sürecinde diğer alanlarla ayırabiliriz ancak onların da eserlerini sergilemesi veya göstermesi kurduğu ilişki bakımından edebiyat yapıcılarından farklılaşır. Yazarken mutlak yaratıcı olabilme hazzıyla ve avantajıyla üretim yapan yazarların eserlerinin muhataplarıyla ilişkisi, okurun aktif hale geçmesi bir tür karşılıklı ilişkiyi kendiliğinden getirir. Şiirin müzikle bütünleştiği, eğlenceci bir hale everildiği ozanlık durumu daha esnek bir paya sahip olmakla birlikte diğer edebiyat türleri epeyce sert bir meydan okumayla var ola gelmiştir.

Genel kanı şudur ki;
Okur ile yazar arasında çoğu zaman da eserden bağımsız olarak bir şükran ilişkisi oluşur ancak gerçekte durum çeşitlenir. Bunun temel etmeni ise edebi eserin muhatabının (yani okurun) tutumudur. Diğer sanat eserlerinden farklı olarak edebi ürün zaman ve emek gerektirir. Okur belirli günlerinden saatler harcayarak (ve genelde de belirli bir maddi bedel ödemiş olarak) kitap okurken fedakarlığının karşılığını ister. Beğeni eşiği, bilgi düzeyi ne olursa olsun kitaba ve dolaylı olarak da yazara yönelik bir beklentiye giren okur, gerilimin ilk adımını atmış olur. Sonrasında kitabın içeriği, anlatı dilindeki (ahlaki) değer ve hikâyenin kendisi bir çatışmayı fitilleyebilir. Kasabada yaşayan bir aile üzerinden “aile ve şiddet” konusunu işleyen yazar seçtiği konudan dolayı toplumu rencide edici bulunabilir. Yazar toplumun değerlerini karşısına almış ve kullandığı kavramlar genel ahlak anlayışıyla çelişiyorsa bu, çatışmayı daha da körükleyebilir. Bizzat kalem tutana veya esere özgü bir durum olmakla birlikte değerler bağlamındaki çatışmalar okur ve yazar arasındaki kavganın önemli unsuru olagelmiştir.

Okurun eserle duyguları üzerinden şekillenen ilişkisi, okur ile yazar arasındaki kavgaya farklı bir cephe daha açarak devam eder. Roman kişileriyle duygusal bağ kuramayan veya hikâyenin uyandırdığı olumsuz duygu türlerine bürünen okur gerginliği artırır. Dahası okur kendi gündelik hayatındaki duygu halini de taşır eserdeki dünyaya. Kitabın kapağını açıp anlatının dünyasına giren okur, satır satır hikâyeyi yaşarken duygusal özdeşlik halinde dahi kavgaya hazır bekler çünkü okuma sürecinde aktiftir ve hiçbir sanat eserinin muhatabında olmadığı kadar da öznedir.

Okuma sürecinin öznesinin siyasi duruşu, ahlaki tutumu, ütopik veya distopik dünya tasavvurları gibi pek çok unsur, yazar ile okur arasındaki kavganın nedeni olabilir. Genel eğilim ve beklenti de burada devreye girer ve “okur baskısı” adı ile yayınevleri ve editörler ve hatta eleştirmenler tarafından peyder pey yazara ulaştırılır. Dijitalleşen dünyanın sunduğu araçlarla artık okurlar da daha doğrudan ve daha kolay bir şekilde yazarlara ulaşırlar ve kavganın diğer cephesindeki özne meydana çıkar.

Yazar, okuyucu ile olan kavgasında yalnızdır ve izafi olarak zayıftır ama nihai belirleyicidir. Kanımca, okuru yenen yazarlara ihtiyacımız var ve edebi nitelik açısından bu kavganın galibi yazar olmalıdır.

Hüseyin Edemir
Yorumlayın Paylaşın :)

Paylaşan: verified_user

1 yorum:

  1. Merhaba,
    Düşünceleriniz ve olgulara yaklaşım tarzınız bana hitap etmemekle birlikte başarılar temennisiyle emeğiniz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil