Müjde Yastığı ve “Buzkaşi”
Geçen akşam, TV.de belgesel izlerken, Afganistan’daki bir düğünde, Buzkaşi oyununu veriyordu.
Otuz kırk atlı, başı kesik, keçi ölüsünü, ele geçirmeye çalışıyor, ele geçiren atlıyı kovalıyor, bütün hünerlerini gösteriyordu. Keçi ölüsünü, ele geçiren atlıda, bütün gücüyle, elindeki ve sonunda, ödül alacağı, keçiyi kaptırmamak için, atın üstünde, halde hale giriyordu.
Bu arada, biri biriyle, mücadele eden atlılar, karşıdakine zarar vermemek içinde özen gösterdikleri gözden kaçmıyordu. Belki de bu, önemli bir kuraldı. Buzkaşi keçi ölüsünü, atlılardan biri, düğün sahibinin önüne atıp, ödülü olan atı, aldıktan sonra, oyun bitti.
Fakat oyun, bende yeniden başlıyordu. Altmış yıl kadar geriye gittim.
Biz şehirde otururduk. Köylerdeki tanıdıklarımız, düğün yaptıklarında, mutlaka annemi, yenge olarak çağırırlar, annemde gezmeyi sevdiğinden, ben ve annemle birlikte giderdik.
Bu kez de, annemin amcasının oğlu evleniyordu. Yakındaki, Sazara (Ortageçit) köyüne gittik. Bu köy dedemin, annesinin köyü imiş. Ardahan’daki kıyımlarda, babasını kaybeden dedem ve ailesi, gelip bir müddet buraya sığınmışlar. Küçük kardeşi orada kalmış. Dedem’se Ardahan’a dönmüş.
Oradaki Gadim dede, atları çok sevdiğimi bildiğinden, her gittiğimde bana at binmesini öğretirdi. Onun sayesinde, çok iyi olmasa da, at binicisi sayılabilirdim.
Nihayet, düğün hazırlıkları son safhasına gelince, kapını önünde, davul zurnalar çalmaya başladı. Halaylar tutulurken, bir yandan da kapının önünde, atlılar birikiyordu. Bunlar o köyden olduğu gibi, başka köylerden de gelmiş, atına ve biniciliğine güvenen, genellikle delikanlılardı.
O zamanlar, bir düğün yapılacağı zaman tanıdık, tanımadık, düğün sahibinin gücüne göre, atlılar toplanır, birkaç gün, yedirilir içirilir. Atları tımar edilir. Gelin alınmaya gidileceği gün, atlılar, yengenin öncülüğünde, kız evine gider, gelin evden çıkarken, daha önce hazırlanmış ve üzerine cumpullarla, “Müjde”, yazılmış yastığı, kapmak için mücadele ederlerdi.
Nihayet, gelin evine hareket etmeden önce atlılar oğlan evinin önünde toplandılar. Bu arada benimde, ata binmek için, içim gidiyordu.
Dede, benim bu halimden anlamış olacak ki, ahırdaki atlardan, birinide benim için hazırlatmıştı. Çok sevinmiştim ama, ben çok iyi bir sürücü değildim. Oradaki atlıları görünce biraz tırstım. Dede, bunuda anlamış olacak ki, diğer oğlunu, atıyla beraber, bana kılavuz yapmıştı.
Ve nihayet, gelinin köyündeki karşılama ve, birkaç gece ağırlandıktan sonra, gelin hazırlanıp, Yenge nezaretinde, at arabasına bindirilirken, atlıalarla birlik, benide bir heyacan sarmıştı. Çünkü, müjde yastığını, kim önce götürürse, ödül olan koçu o alacaktı.
Derken, annem yengeliği gereği, arabanın üstünde, müjde yastığını sallamaya başlayınca, atlılar, var güçleriyle atlarını mahmuzlayıp, yastığa doğru hücuma geçtiler. Bende, peşlerinden. Önce giden, biri yastığı kaptı.
Yolda, itişmeler, kapışmalar, kamçı şakırtıları, at kişnemeleri biri birine karışıyordu. Müjde yastığı, elden ele, dolaşıp dururken, ben sadece atın üstünde, seyrediyordum.
Buradaki ilginçlik, Buzkaşi’deki kurallar ve oyun tarzı, taki yastığı, düğün sahibine veripte, ödülünü alıncaya dek aynıydı.
Acaba dedim. Buzkaşi, Kafkasya’da, Anadolu’da, şekil değiştirerek sürüyor muydu?
Mahmut Baycan
0 Post a Comment: