02 Mart 2020

Kür Göle’nin Çocuğudur


Göle ovası benim deyimimle Göle Düzü, dereler ovasıdır aslında.  Allahuekber Dağları’ndan başlayan sevdasını, dolaştığı köylere, ovalara, oradaki çocuklara ulaştırarak yoluna devam eder. Sarme Boğazı’na gelinceye kadar deredir, çaydır Kür. Senemoğlu yamaçlarından Göle Düzü’ne ulaşan birinci kol Kars yolunda Demirkapılar’dan gelen ikinci kolla birleşip Göle düzünde “Ortaçay olur”. Ortaçay, Göle çocuklarının yaz aylarındaki çimme merkezidir. Balık tutma alanıdır. Göle’ye hayat veren su dolu damardır.  Ortaçay kenarı piknik yeridir. Göle gençlerinin buluşma alanıdır. Ortaçay, doğuya özellikle ilkbaharda çağlayarak akar ve Tahtakıran önünde ufacık derelerin katılımıyla yükünü iyice arttırır. Bu kez Tahtakıran gençlerin yüzme keyfine dostluk eder.

Tahtakıran’ı geçince artık yeni kollarla buluşma şenliği başlamıştır. Sürügüden önünden gelen çay ve Dedeşen önünden orman köylerini dolaşarak gelen yeni bir kolun birleşmesiyle Sarme Boğazı’nda asıl kimliğine kavuşur; Kür oluverir. Artık azgın, derin bir su yatağıdır. Daralan Sarme Boğazı’ndan başlayan nehir yolculuğu değirmenlere su, köylülere hayat verir. Kür’ün ilk kanyonu Sarme ile Türkeşen köyü arasındaki derin vadilerde oluşur. Bu vadideki kanyonda yeşil dağlar arasında beş kilometrelik yolculuk Göleliler için güzel bir treking alanıdır. Keşfedilmeyi bekleyen bu güzellik Kür’ün Türkeşen ovasında yeniden genişleyerek yoluna devam etmesiyle yeni bir evreye girer. En güzel sazan ve yayın balıkları bu küçücük ovada Kürle birlikte balıkçıları bekler. Türkeşen’de Kür dağlardan ovalardan getirdiği bereketi balık olarak sunar çevre halkına.  İyice balık yüklenmiştir artık.  Oltacılar balık peşindedirler. Ağ atanlar, taş diplerinde balık arayanlar balık derdindedirler. Küçük kumsallarda yüzen gençler balıkçılara selam verirken Kür nazlı nazlı yoluna devam eder.

Kürün yolculuğu Cicor köyü önünde yeniden dağlar arasına dalar. Burası Kür’ün ikinci ve en büyük kanyonudur. Kalecik önünde tarihi kalenin yüzlerce metre aşağısından geçerken güneşten aldığı parıltıları kaleye gönderir. Binlerce yıla tanıklık etmiş Kalecik kalesi ve onun yamacında yıllardır akan Kür arasındaki bu dostluk hangi anılara şahitlik etmiştir bilinmez.

Yaklaşık on kilometre derin vadi boyunca yoluna devam Kür burada yeni bir kanyon oluşturur. Bu kanyonun her iki tarafında çam ormanların Küre selam durması, ona kokular sunması izlenecek bir manzara olarak Gölelilere arzı endam eder.

 Kür’ün nazlı yolculuğu Kalecik’ten sonra Yeniköy’e geldiğine köyü ortadan ikiye böler. Adeta suyla iç içe yaşayan Yeniköylüler kaz sürülerini Kürle buluşturma törenlerini her sabah yeniden yaşarlar.

Yeniköy, Uğurlu Dağı’nın yamacındadır. Kür yol bulmak için dolanır durur Uğurlu Dağı’nı. O koca dağın kış boyu sırtında taşıdığı karların suyunu da yüklenerek daha dolu, daha güçlü iner Ardahan Ovası’na. Oralara hayat verme vakti gelmiştir. Tarlalara bereket, hayvanlara can suyu getirmiştir. Ardahan ovası Kürle birlikte güzelliklere ev sahipliği yapmıştır. Şehir merkezinde Demirköprü’nün korkuluklarından sarkan gençler Kür’ün serinliğinde hatıralarını paylaşıp Küre gideceği yerlere selam götürsün diye selam durmuşlardır.

 İşte böyle bir hikayedir Kür. Göle dağlarından, kış boyu donduran kar soğuklarından doğan hayat iksiridir Kür.  Yatağı bir daralıp, bir yayılan can suyudur Kür. Onlarca köy dolaşır. Can verir toprağa ve o toprağın üzerinde yaşayan mahlukata.  Yol hikayesine tanıklık eden Ardahan coğrafyasının bu yurttaki tek vatanı olan sulardan biridir. Sınırı Çıldır yakınlarında akıp geçerken, Göle’den, Ardahan’dan aldığı rayihayı Hazar kıyılarına yaklaştığında hem hal olduğu Arasla paylaşır.

 Kürle Arası’n buluşması, Karsla Ardahan’ın gurbet eldeki vazgeçilmez buluşmasıdır. Bu buluşma ayrılması mümkün olmayan ve kaderi bir olan o coğrafyanın sudaki terennümüdür.

 Şimdi ayrı aksın, yok olsun, Aras’a ulaşmasın diye barajlara kurban edilmeye çalışılan Kür bir kültürdür.  Onun Göle dağlarından aldığı damla damla gıdayı Hazar kıyılarına taşırken Sarme boğazındaki bir sarı balığın selamını Hazar denizindeki kara balığa götürdüğünü kim anlar ki?

 Bir baraj betonuyla gem vurulmaya çalışılan Kürün Göle ovasındaki bir kaz sürüsünün yüzerken bıraktığı tüylerini Aras’a taşıdığını kim hesaplayabilir ki?

 Kalecik kanyonundaki çam ormanlarının Küre verdiği kokuyu sınır ötesindeki insanlara taşıdığını kim bilebilir ki?

Göle’nin hırçın çocuğu olan Kür asırlar süren yolculuğunun yükünü nazlı çırpıntılarıyla beslenerek taşırken onun verdiği hazzı taşıyan Göleliler Kür sevdasını taşımaya, yaşamaya devam edecektir.


Tuncer Avcı
Yorumlayın Paylaşın :)

Paylaşan: verified_user

0 Post a Comment: